Azer Koçulu
April 17th, 2022

İyileşmek

İngilizce “process of refinement” ifadesini Türkçe’ye “rafine etmek” “arıtmak” olarak çevirebiliriz. İnsan bağlamında kullanıldığında ise “iyileşmek” kelimesinin daha yerinde bir karşılık olacağına inanıyorum. Yakından inceleyince, sanki “iyileşmek” kelimesi bize barındırdığı anlamın iki boyutlu olduğunu göstermek istiyor; hastalandığımızda mecburen sarıldığımız iyileşme kuvveti ve disiplininin, gönüllü olarak ortaya çıkarılıp bir ideali gerçekleştirmek için de kullanılabileceği.

İyileşmek nedir? Nasıl iyileşiriz?

Doğanın koşulları bedenimizin hayatta kalmak için yeterli olmadığını bize kendi diliyle bildirdiğinde, yani hastalandığımızda, içine girdiğimiz mücadeleye “iyileşme” deriz.

İyileşmekte olan insan, her gece yatağa girerken ve sabah uyanırken, sadece iyileşmeyi düşünür. Kaybettiği sağlığını geri kazanmak için verdiği mücadele dışında, aklını sadece en zaruri meselelerle meşgul eder. Önemsiz şeylere karşı en acımasız olduğumuz zaman, iyileştiğimiz zamandır.

İyileşmekte olan insan kendi gerçekliğinden kaçamaz; sürekli iyileşme sürecini gözlemler, bilgi toplar ve kendini iyileşme yörüngesinde aldığı mesafeye göre düzenleyerek, her gününü bir öncekinden daha iyileşmiş olma amacıyla yaşayarak ilerler.

Doğa yeni gerekliliklerini acı, ağrı gibi yollarla bildirmeye devam eder.

İyileşen kişi vücuduna sadece ihtiyacı olan maddeleri verir; zevk için değil iyileşmek için gıda tüketir. Gerekirse tadı berbat olan ama iyileşmesi için gerekli olan gıdaları yer. Bizi aşağı çeken huylara, alışkanlıklara karşı en acımasız olduğumuz zaman, iyileştiğimiz zamandır.

İyileşmediğimiz zamanlarda bize yön veren nefis, ilham, teşvik, ihtiras, korku, özentilik, kıskançlık gibi diğer dürtüler zayıf ve kısa ömürlü, yanıltıcı, sahtedirler. Öte yandan hayatta kalma dürtüsünün ortaya çıkardığı kuvvet ise hem gerçek, hem de kalıcıdır. Hasta olduğumuzda, yaralandığımızda, bir grup düşman tarafından ele geçirilmeye çalışıldığımızda, bir spor salonunda giriştiğimiz dövüş müsabakasında, doğal olarak ortaya çıkar.

İnanç, iyileşmenin filizidir. İnanç, korku ve kaygıları neşeye dönüştürür, baktığımız herşeyi yeni bir gözle görmemize, daha önceden bayağı saydığımız şeylerden coşku duymamıza, hayatta kalmak için gerekli olan koşullara hizmet etmeyen tüm lüzumsuz yüklerimizi günlük hayatımızdan söküp atmamıza ve doğal olarak da iyileşmemize hizmet eden bir gerçeklik mimarisiyle yaşamamızı sağlar.

Türkçe iyileşme kelimesinin sözlük karşılıklarından çok daha derin ve kapsamlı olduğu sonucuna, tam da bu nedenle varıyorum. İyileşmenin bir yarısı zaruri olarak hastalıkla mücadeleyi ifade ederken, diğer yarısı ise hasta olmadan, erişilmesi güç bir amaç için gönüllü olarak girişilen, bir bütün olarak gerçekleşen mücadeleyi ifade ediyor. İngilizce karşılıklarıyla anlatacak olursa, Türkçe “iyileşmek” kelimesi, hem recovery, hem de process of refinement anlamlarını kapsıyor içinde.

Türkçe’nin bize bıraktığı bu ince izi takip ettiğimizde, hayatla ilgili son derece temel bir prensip kendini belli ediyor bize.

İmkansız görünen bir hedefi elde etmek için gerekli uzun ve sancılı süreç, hasta olup iyileşmek için kullandığımız, iyileşme gücüyle mümkündür. Birinde doğanın kanunları bedenimizin yetersizliğini bize gönderdiği hastalıkla beyan ederken, diğerinde, kurduğumuz hayal veya amacı gerçekleştirmek için önümüzde bulunan engeller, bize iyileşmek için ne yapılması gerektiğini bildirmektedir.

Bir düşmanın saldırısından korunmak, bir hastalıktan kurtulmak veya büyük bir amacı gerçekleştirmek adına iyileşmemiz için gerekli koşullar, bastırılmadığı veya saklanmadığı takdirde kendiliğinden ortaya çıkar, uzun, köklü değişimlere davet ederler. Yaşamımızın yönünü, doğrultusunu, bize can veren, özümüzün bir parçası olan, sanki bize can veren, yaradılışımızın parçası olan bir rehber belirlemeye başlar.

Kurduğumuz idealin veya vücudumuzu saran hastalığın gerçekliği ile bağlantımız sağlamsa, iyileşmekten ve güçlenmekten geçen bir yolda yürümeye inanırız. Gerçeklik ile bağlantımız zayıfsa, gerçeklikten saklanıyorsak, hastalığını reddeden bir hastaysak veya zaten çok iyi olduğunu sanan bir sporcuysak, iyileşme yolunda yürümek için gerekli inanç ve tevekkülün yerine kibir ve sahtelik koyarız.

Sözün hasılı, bir hastalık ile idealin ortak yönü, her ikisinin de -kulak verdiğimizde- bizimle etkileşim kurmaları, noksanlıklarımızı gidererek yürümemiz gereken yolu bize göstermeleridir. Tıpkı yeni doğan bebeğin kaşık tutmaya, yürümeye, koşmaya giden "büyüme" ideali için, veya bir sporcunun kategorisindeki en iyi olma ideali için kullandığı iyileşme gücüyle, hepimiz ideallerimizi gerçekleştirmek için gönüllü olarak ortaya çıkarabilir ve idealimizin yolunda iyileşerek yürüyebiliriz.